Tüm hücrelerimizle, bedenimizin ve zihnimizin her bir santimetresiyle, damarlarımızla ve orada akan kan ile, bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarımızla, geçmişimizle, geleceğimizle ve şu an ile, erişilmez ve koparılamaz bir biçimde bu dünyaya bağlıyız.
Hem tekiz, hem biriz.
Hem sadece bizden ibaretiz, hem de vaat ettiğimiz her şeyiz.
Göremediğimiz ve belki de algılamaya dahi erişemeyeceğimiz desenlerle, birbirimize ve sonrasında da yaşıyor olduğumuz evrene bağlıyız.
Önce kabul etmeliyiz.
Buradayız.
Bir şekilde, nedeni bazıları için belirli ya da bazıları için belirsiz bir şekilde, yaşamakla görevliyiz. Aldığımız her nefes, dakikada neredeyse yüze yakın atan kalbimiz ve onar kez kırptığımız gözlerimiz, bilincimiz, uğraşlarımız, duygularımız, görevlerimiz ve hayatlarımızla, tıpkı bizimle aynı evrende yaşayan diğer canlılar gibi bir uyum ve ahenk içindeyiz.
( Eğer acı çekmiyorsak.)
Dünya bizim başımıza yıkılsa da, yaşam akmaya devam eder.
Mevsimler değişir, denizler dalgalanır, güneş doğar ve batar, dünyaya bir kız doğar, bir evin içinde yaşam durur, kediler çoğalır, okul zilleri çalar.
Acıdan nefesimiz kesilse de, nabzımız vardır.
Biz ne yaşarsak yaşayalım, başımızı pencereden çıkardığımız saniyede, dışarıda bir şeyler hala normaldir. Çünkü yaşananlar, biz onu nasıl algılıyorsak ondan ibarettir. Yaşam baktığımız taraftır, arkamızı dönebildiğimiz yerdir, kafamızda neyi nereye koyacağımızla ilgildir. Ağlamaktan gözlerimiz çıksa da , bu gözlerimizi kırpmamıza asla engel olmaz. Aslında ima edilen şey bellidir. İnsan bedeni, muazzam bir rehberdir. Tıpkı doğa gibi.
Vücut şunu der; ne olursa olsun yaşıyorum...
Dünyalar başına yıkılıyorsa eğer, kalbin yine de atmaya devam edecek. Nefesin kesilse de nefes almaya devam edeceksin. İçin çıkana kadar ağlasan da, gözlerini kıpmadan edemeyeceksin. Ölmek mi istiyorsun? At kendini denize ve nasıl çırpındığını izle. Sen ne yaşarsan yaşa, ben çabalamak zorundayım.
Ne yaşıyor olursak olalım, bedenimiz de dünyanın geri kalanı gibidir, yaşar.
Yaşamak için elinden gelenin fazlasını yapar. Evren ve beden neden aynı şeyi yapar?
Çünkü onlar iki ayrı şey değillerdir.
Beden ve evren birdir.
En başta dediğim gibi, hem tekizdir, hem birizdir.
İnsan küçük bir alemdir, alem büyük bir insan.
Tüm hücrelerimizle, bedenimizin ve zihnimizin her bir santimetresiyle, damarlarımızla ve orada akan kan ile, bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarımızla, geçmişimizle, geleceğimizle ve şu an ile, erişilmez ve koparılamaz bir biçimde bu dünyaya bağlıyız.
Bedenimiz ve ruhumuz bize her zaman şunu söyler '' belki daha sık başını pencereden dışarı çıkarmalısın.''
Çünkü acı, gözümüzün önüne koyup onu acı olarak algılamayı kabul ettiğimiz vakit acı olur.
Acı, ona bakmakta ısrarcı olduğunuz vakit acı olur. Ne demiş Oscar Wilde,
''Hepimiz bir bataklıkta yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.''
Acı, ona kurban olmayı kabul ederseniz acı olur. Acı, onu nasıl algıladığınızdan ibarettir. Sizin duygu durumunuzu mahveden insana arkanızı dönüp pencereyi açtığınızda yine aynı şeyi görürsünüz. Dünya yaşamaya hala devam ediyordur. Kediler yine çoğalıyordur, güneş yine doğuyordur, kalbiniz hala atıyordur ve bir kız çocuğu yine doğuyordur .
Çünkü acı, sizin hapsolmaya meylettiğiniz alandan ibarettir. Daha fazlası değildir. Ne bulaşıcıdır, ne de kalıtsaldır. Acı doğal bile değildir. Acı insanoğlunun yarattığı bir hastalıktan daha fazlası değildir.
Doğa da, evren de, beden de, acıya direnir.
Tıpkı sizin de bundan sonra yapacağınız gibi.
Şehval.
"Çünkü yaşananlar, biz onu nasıl algılıyorsak ondan ibarettir."
Ruhani uyanış emeğinize sağlık
gercekten bu metine ihtiyacim varmis saka gibi .. donup duran o sey kafamda cozuldu sanki... cookk tesekkur ederim💖💖
❤