Hızlı hızlı koşuyordum, yaşamda, sonra durdum. Farkında değilmişim, yorulan bendim.
Ne çok yapmamız gereken şey var bu basit denilebilecek kısacık ömürde... Her yerde, her masada, her odada, girdiğimiz her ortamda, bizden neden hep bir şeyler beklenir ki? İyi biri ol, güvenilir biri ol, çalışkan biri ol, sıkıcı olma, çok laubali olma, herkese çok gülümseme sınırların olsun, soğuk biri de olma, başarılı ol ama çok göze batma, hevesli ol, ya da vazgeçtik çok hevesli olma, güzel ol, ama kendiyle çok uğraşan biri gibi olma....
Son zamanlarda olduğum kişinin bu etraftan duyduğu her şeyi artık dışarıdan bir yerden işitmesine gerek bile kalmadığını; çünkü bu seslerin hepsini kontrolsüz bir şekilde kendi kendine telkin eden birine dönüştüğümle yüzleştim. Halbuki ben böyle biri de değildim, ben bile böyle birine dönüştüysem, herkesin ''etraf'' yüzünden ne kadar kendinden uzaklaşabileceğini keşfettim böylece. Çünkü yaşamım boyunca - altı üstü yirmi altı yıl- çıkıntı biri olduğumu ve kendi fikirlerine dik giden bir yapım oluşunu işitmiştim. İlginç olan şudur ki, şu an çevremdeki herkesin beni tanımlarken kullandığı ilk şey ''uyumluluğum''. Belki de bundan mutlu olmalısın diyorsunuz içinizden, işin aslı sorun şu an iyi ya da kötü; yararlı ya da yararsız bir değişimin varlığını yorumlamak değil, işin aslı nasıl bu kadar değişebilmiş olduğum.
Her şey geçen hafta yorgunluktan bayılma evresine gelmemle birlikte, hastanede yatıp serum yediğim gündeki gariplikle başladı. Ben hayatımda ilk kez serum yedim ama garip olan kısım kesinlikle bu değil, garip olan kısım; ben hayatımda ilk kez yorulduğumu fark etmedim... Ben kendine çok dikkat eden biriyimdir, önce kendim gelirim her zaman, önce uykum, önce sağlığım, önce yemeğim... O kadar yorgunmuşum ve o kadar bitmişim ki, görmedim. Görmem için vücudumun iflas bayrağını çekmesi gerekti ki bu çok acı, o bu hale gelmeden nasıl oldu da görmedim? Çok kez hissettim yorulduğumu demek isterdim ama ben yorgunluğumu hissetmedim. Öyle bir hızla gidiyordum ki yaşamda, ben ne hissettiğimi bile hissetmedim. Şimdi göz altlarım hayatımda gördüğüm en yorgun ve koyu halinde, vitamin kullanıyorum fakat vücudumdaki ağırlığı atamıyorum, günde dört beş saat uyumaya o kadar alışmışım ki artık eskisi gibi uyuyamıyorum. Halbuki benim özelliklerimden biri de her yerde her an istediğimde hızlıca uyuyabiliyor oluşumdu. O özelliğimi de yitirdim.
Şu anki Şehval'e herkes bayılıyor... Çok başarılı, çalışkan, çok düzgün bir kız, takdir edilesi bir kadın... Her girdiği ortamda şık karşılanır, çünkü her gittiği ortamda nasıl davranması gerektiğini bilir, işte tam da bu kısım çok acı çünkü her ortamda davranması gerektiği gibi davranan birinin iyi olduğunu düşünecek kadar kör bir tür müyüz biz? Oysaki dünya tarihinde empatlık sadece insanoğluna verilmiş. Ama göremedik. Tüm bunların garip olduğunu anlamak için insan sarrafı, bilge ya da bir ruh hekimi olmaya gerek mi var? Oldukça basit bir denklem bu, bir insan her ortamda davranılması gerektiği gibi davranıyorsa mutlakta o davranışlardan çoğunda kendi değildir. Her ortamda farklı olan ve ayak uyduran biri nasıl aynı anda hepsi olabilir ki?
Bu yaratılışa aykırı. Tüm bu uyum safsatası insanlığa aykırı... Jung'ın da dediği gibi, insanın birden fazla maskesi var fakat ben buna küçük bir ekleme yapacağım; maskelere fazla alışmak bazen maskenin arkasındaki yüzünü - kendi yüzünü - sana unutturuyor. Okulda en
iyi, işte en iyi, ailede, arkadaşlıkta, eğlence de ve resmi ortamlar da en iyi olmak ve bunların hepsini aynı anda yürütebiliyor olmak seni bir aforizmanın içine sürüklüyor. Oldum diyorsun iyi bir oyuncu oluşuna. O esnada bir yorgunluk çöküyor işte sana, çok kilo veriyorsun, vücudun değişiyor, uyku düzenin değişiyor, göz altların uyarı veriyor, bütün vücudun sinyalde ama sen görmüyorsun. Belki etrafındakiler de söylüyor sana zaman zaman kendini çok yoruyorsun diye ama sen alkış seslerinden onları işitmiyorsun ki.
Tüm bu anlattıklarımdan sonra bana ilginç bir şey daha oldu ki bu asıl farkındalığımın temelidir; ve eminim sizi de pür dikkat kılacaktır. Bu kadar yoğun bir biçimde iyi biri olmaya karşı çıktığım direnişimde haddinden yoğun oldu ve her şeyin tam tersine eğilim gösterir hale geldim.
Bağımlılıktan kurtulmaya çalışan insanları bir şeyden koparırken şunu hep biliriz,
''Bağımlılıklar bitmez, çoğunlulukla form değiştirir.''
Bu yüzden bağımlılıktan kurtarmaya çalıştığımız insanları hep çok iyi gözlemlemeliyiz, çünkü tüm o bağ eforunu nereye aktaracağı oldukça kritiktir. Eğer kişi yeni bir şeye eğilim göstermeye başlarsa, bunun yeni bir bağımlılık tercihi olduğunu görmek önemlidir. Tıpkı buradaki form değişimi gibi, kendimi fazlaca yormuş olmaya verdiğim yanıt, yine Psikanalitik Akım'ın öncülerinden ve kendime en yakın gördüğüm Jung'ın kuramında kullandığı bir terim, ''Gölge'' yanımın ortaya çıkmasına ve onu fazlaca yaşatma isteğime sebep oldu. O hastaneden çıkıp her şeyin kötü gittiğini anladığımda önce Yüksek Lisans için girmem gereken sayısız sınavın hepsine çalışmayı reddettim, ardından bir hafta boyunca yapmam gereken her işi iptal ettim - ki bu ciddi bir maddi/manevi kayıptı- ve tam bir hafta boyunca kendimi izledim. Eğilimlerim yavaş yavaş değişmeye başladı, sonra gölge yanım dediğim tarafın ışık yakmasına şahit oldum. JUNG'a göre gölge yan; bizim hiç kimseye anlatmak istemeyeceğimiz, utanacağımız ve kendimizin de kabul etmekte zorlandığı -itilmiş, çirkin, suçlu- denebilecek tarafımız. Tüm bunları söylerken aslında her insanın içinde dışa gösterdiği tarafının tam tersinde birinin de yattığına atıfta bulunur Carl Gustov Jung. Yani her insan iyi olduğu kadar kötü, hissiyatlı olduğu kadar hissiyatsız, dışa dönüş olduğu kadar içe de dönüktür demek ister. Tıpkı fazla iyi Şehval'in, yapmaya çalıştığı şeyi fark etmeseydi kötü biri olmaya göstereceği ilgi gibi. Şaşırtıcı değil mi? İçimde kesinlikle kötü biri de var.
Benim için bağımlılığın form değişimi, fazla iyi ve çalışkan biri olmaktan sıyrılıp, sınırsız ve yapmak istemeyeceği şeyleri yapmaya eğilim gösteren tarafıma da yeni bir bağ kurmama neden olacak cinstendi. O tarafımla göz göze geldim, hatta o tarafımı yaşattım da birkaç gün, fakat bunun bir form değişimi olduğunu anlayabilecek kadar inleyecebiliyorum kendimi. Niyetimi anladım. Bunun sağlıklı bir eğilim olmadığını, bir baş kaldırma olduğunu anladım. Tıpkı aranızdan bazılarının da zaman zaman iki uçta gezindiği gibi... Çünkü tüm bu olanlar bana özgü değil ve bilmelisiniz ki,
O hayat ipinin iki ucundan öte, gezinmek için daha güvenilir, bir de ortası var.
Şimdilerde ise kocaman bir denge arayışındayım ki, tüm bunların içinde kaybolmayıp, orta yolu bulayım. Fakat zor, kendin için iyiyi bulmak hakikaten zor.
Hep insanların istediği gibi olmak için insanlar beni yargılamasın diye çabaladıkça isteklerinin evrildiğini fark ettim."Kilolusun yemeyi azalt, çok kilo verdin yüzün çöküyor..." Bu daha biri ve bu daha bir hissi. İnsanlara yetemedim artık kendime de yetemez oldum. Kendim kendime yetersiz geldikçe kendimde kayboldum. İnsanlarda ve kendimde bastırdığım yargılarımla çıkmaz yola girdim. Ne hissetmeliyim, nasıl bir kız olmalıyım bilemez hale geldim ve düşüncelerim en çokta bastırmak istediğim düşüncelerim beni bastırmaya başladı. Sevmemeliyim dedikçe birinin beni sevme isteğinin ihtiyacı uyandı, umursamaz biri olmalıyım dedikçe detayları aklımda tutmaya başladım ama benim istediğim bunlar değildi. Çünkü ben kendimi dinlemeyi kaybettim, ben nasıl biri olmak isteğimi kaybettim, hayallerim var ama hayallerime olan umudumu kaybettim.
Yks öğrencisiyim hedefim yüksek ama içten içte yapamayacağımı "boşuna umutlanma bu…
Emeğine sağlık. Okurken kendinden bir şeyler bulmak çok güzel 😊🌸