top of page

Her insan biraz kötüdür.

Potansiyel, insanın kendi sınırlarıyla çizmiş olduğu dağın, tepesidir.

Çoğu insan, kendi potansiyeli ile karşı karşıya gelemeden yaşadığı doğrusal evrenden göçüp gider. Bazılarız ise, nadir de olsa kendi potansiyelimizle göz göze geliriz. Potansiyel dediğimiz kavram; sadece iyi ve güzele, başarı ve ileriye giden sınırlar çerçevesi değildir.

Potansiyel bir o kadar da kötü ve çirkine, başarısızlığa ve geriye giden sınırlardır da aynı zamanda. Nasıl ki bizi iyiye sevk edecek potansiyele sahip isek, bir o kadar da kötüye yatkın bir potansiyele sahibizdir.


İnsan iyiye yatkın potansiyeli ile daha az karşı karşıya gelirken, kötüye yatkın potansiyeli ile daha sık karşı karşıya gelir.



Kendi kötülük potansiyeli ile karşı karşıya gelmiş insan, kendinden korkar. Çünkü onun uçsuz bucaksızlığı ile tanışıklığı vardır.

Kendi kötü potansiyeli ile hiç tanışmamış insan ise kendinden korkmaz, üstüne üstlük o bilinçli bir arzu ile çevresini korkutur. Çünkü o, aslında davranışları ve söylemleri ile ne kast ettiğini, kötülüğünün nereye gidebileceğini bilmeyen insandır. Bu insanları yakınen tanırsınız çünkü çevrenizde en çok onlardan vardır. Sınırsızdırlar. Onlar sınırlarını bilmeyenlerdir. Onları tanımlamak için onlar olmak gerekmez. Kendini tanıyan insan, diğerlerini de tanır.


Çünkü insan zaten olduğu haliyle, dünyayı tek bedende taşıyandır.

İnsan herkestir.

İnsan her şeydir.

İyidir, kötüdür, aşktır, nefrettir, ailedir, yetimdir, öksüzdür, yardımseverdir, hırsızdır, katildir.

Tek bir şey olmadığımızı bilmek, potansiyellerimize karşı sahip olduğumuz ön görülerdendir.


İnsan ne olduğundan önce, ne olabileceğini bilirse eğer; ne olduğunu da öğrenir.


Rahmetli Doğan Cüceloğlu şöyle der;


‘' İnsanılığı anlamak için sadece psikolog olmanız gerekmez; insanlığı anlamak istiyorsanız kendinizi anlayın, kendinizi bulun, hayatınızı kendinizi bulmaya adayın, kendinizi bulursanız, insanlığı da anladınız demektir.’'

Azınlığımız olan kendi kötü potansiyeli ile tanışmış insan ise, duracağı yeri bilen insandır. Bu insanlar zamanında kendi sınırlarında dolaşmış insanlardır. Aceleci davranmazlar. Kolay kolay patlamazlar. Onlar da en az bizler kadar sinirlenir öfkelenirler belki ama, kafalarında yarattıkları bir sınır tablosu vardır. O sınırın yavaş yavaş doluşunu seyrederler, yaşadıkları olaylara ve insanlara belli haklar ve şanslar verirler, ne zamanki tablo dolar, onlar da patlarlar. Bu diğer patlamalara benzemez, onlar patladıklarında yaralamak için patlarlar. Bu insanlar her şeye rağmen kendi potansiyellerini kolay kolay ortaya çıkartmazlar. Çünkü insanlığın çoğu bunu kabul etmek istemese de,


Her insan, içinde uygun bir zaman ve mekan yaratıldığında potansiyel bir katildir.

Kendi kötü tarafı ile bir kereliğine dahi olsa karşı karşıya gelmiş insan, yaratabileceği enkazın farkında oluşundan, diğer herkese nazaran daha sabırlıdır. Çoğu insan onun sahip olduğu sabrın aslında nasıl bir anlam taşıdığını idrak edemediğinden o insan için güçlü ve çoğu şeyi sindirebiliyor gibi yorumlar yapar. Halbuki bu sabrın tek sebebi, olgunluktandır. İçindeki katili ön gören insan, olgun bir yaşam sürer. Burada katilin kimi ve neyi öldürebileceği değişkendir. Elbette herkes potansiyel bir beden katili değildir ama sadece bedenler mi öldürülebilir, bunun cevabı belirsizliktir. Nitekim bazı insanlar size gözle görülebilir zararlar vermediği halde, aldığınız en büyük zararı vermiş de olabilir.


En çok acıyan yaralar, görülmeyen yaralardır.

Görülen yaralardan korkmamalıdır insan. Çünkü deri üzerindeki yara, eninde sonunda iyileşir. İyileşmeyen yara yoktur, sadece bazıları rahatsız edici derecede iz bırakabilir. Ama deri altındaki yaralar iyileşmeyi bırakın bazen dışarıdaki havadan dahi bi haberdir. Katiller her zaman bir canı öldürmez ama, bazen size can olan bir duyguyu öldürebilirler. Katiller bazen sizin çocukluğunuzu öldürebilirler. Burada önemli olan konu, kendi yaralarınıza odaklanıp acıyı melankolize etmek değil, kendi içinizdeki katilin varlığından haberdar olup onunla ilk göz göze gelişinizde dünyanın başınıza yıkılmasını önlemektir.

Çünkü aslında herkes ama herkes, biraz kötüdür.

İşin sırrı, insan olmanın sırrı dengedir.

İyi ve kötü.

Aydınlık ve karanlık.

Güzel ve çirkiniz.

Tek bir şey değiliz.

Tek bir şey olamayız da.

Ne olduğumuzdan çok ''ne olabileceğimize'' odaklanırsak eğer, insani dengemizi kontrol altında tutabiliriz. Böylece en ön görmediğimiz anlarda birinin içindeki çoçuğu, aşkı, hayatı öldürmez, kimsenin duygusal vebaline de girmeyiz...








Comments


bottom of page