top of page

Kötü Uyanılmış Sabahlar Öğretinin Habercisidir


Derin bir nefes....

İçimdeki özgürlüğü arıyorum. Gözlerimi kapattım, bu içimdeki bir şeye rastlamanın en kısa yolu. Henüz varlığını belli etmedi ama biliyorum, oralarda bir yerlerde. Doğumumdan bu güne dek, her zaman oradaydı. Bazı yüksek anlarda kendini ortaya çıkarmaktan büyük haz duysa da, burada, kırmızı L koltuğumda son derece rahat bir biçimde oturup yazı yazarken kendini belli etmek için pek bir sebebi olmasa gerek. Peki insan içindeki bir varlığı tetiklemek için her zaman olaya ihtiyaç duyar mı? Düşüncelerimi ve duygularımı kendi kendime ortaya çıkaramaz mıyım?


Bulmalıyım... Onu ortaya çıkarabilen şey nedir? Sanırım bağımsızlık ve heyecan... Hatta bir tür kopuş, ayrılış. Çünkü özgürlük hissiyatım ne zaman bir yerden ayrılsam kapımı çalar. Mesela uçağa bindiğimde ve şans benden yana ise cam kenarına oturduysam... İşte havalandıktan birkaç dakika sonra bedenimde gezinmeye başlar özgürlük hissi... Yerle temasımı kestim, kalabalıktan koptum, öyle ki ulaşabileceğim belki de en yüksek yerdeyim... Haliyle özgür de hissettim.


Ya da bir hız trenindeyim; lunaparkta bindiğim esnada pişman olacağım, bindikten sonra da iyi ki diyeceğim o saçma aletlerden birine bindiğimde, işte o vakitlerde yine özgür hissetmez miyim? O halde bana bunu hissettiren etkenlerden biri de heyecan duyduğum ve kolay olmayan bir şeyi yapmak da olabilir mi? Özgürlük bu anlama da gelir mi?


Peki ya istediğim saatte evden çıkabiliyor olmak? Bunun özgürlükle ilgisi nedir?

''Özgürce hareket edebiliyor olmak'' denen bu şeyin açıklamasını kim verir? Daha doğru soru, insanlar elinde olmayan sebeplerden dolayı daha kurallar çerçevesinde bir hayat yaşıyorlar diye, özgür olmadıklarını idda edebilirler mi? O halde uçağa ya da hız trenine de binmediğim günlerde, özgür değil miyim?


İşte bu his, bu yapamadıklarınızın siz de bıraktığı o eksiklik hissi, bir tür toplum yanılsamasının ötesine geçememiştir. Şimdi söyleyeceklerime kulak verin, çünkü özgürlük içimizdedir.


Olaylar özgürlük hissimizi tetiklememize yardımcı olurlar, özgür olmamıza değil.

Mühim olan olaylara ve olgulara ihtiyaç duymadan da kendi kimliğini var edebilmek ve nasıl hissetmen gerektiğini yönlendirebilmektir. İşte şu an, bu kırmızı L koltukta yapmayı amaçladığım şey budur. Bu sabah, diğer sabahlardan daha az özgür olduğumu hissettim. Bir şekilde sıkıştırıldığımı -ya da sıkıştırılmaya çalışıldığımı- sanki bir vakum poşetinin içine sokulmaya çalışan bir yastığın yavaşça hacmini kaybetmesi gibi küçüldüğümü hissettim. Bu hisler benim için başkaları kadar sorun teşkil etmeyeli neredeyse yıllar olmuştur. Çünkü her gün aynı insan olarak uyanmamanın hayatın bir getirisi olduğunu erken öğrendim. Kim bilir; belki bir şeyler ben fark etmeden üst üste geldi, ya da kim bilir, belki de bana söylenen bir şeyden etkilenmedim sandım ama aslında etkilendim. Öyle çok ihtimal var ki, bu ihtimallerin arasında kaybolmamayı da seneler önce öğrendim.


Kendimi yataktan çıkarıp bir filtre kahve koydum ve ardından aynaya kendimi incelemeye gittim. Eğer bir şeylere gerçekten canım sıkıldıysa bedenim cevap vermiştir, bilirim. Beden iyi bir rehberdir, bunu da erken öğrendim. Mesela aşık olmaya başlarsam çok yutkunacağımı ve mutlaka çenemde sivilce çıkaracağımı, ya da çok üzüldüysem cildimin bariz bir biçimde kuruyacağını, korktuysam astımımın artacağını ve saçlarımın kötü görüneceğini bilirim. Fakat bu sabah gayet iyi görünüyorum, bu yüzden yaşadığım bu duygunun bir çeşit gelgit olduğunu fark ettim ve onu yönlerdirmem gerektiğini kavradım. İşte şimdi bu koltukta neden özgür hissetmeye çalıştığımı anlamış olmalısınız.


Çünkü bir biçimde, sığdırılmaya çalışıldığımı hissediyorum. Demek istediğim şu; bunu en iyi ne tarif eder bilemiyorum ama, sanki şeklimin ne olduğuna bakılmadan benden farklı şekildeki bir vazoya sığdırılmaya çalışıyormuşum gibi... Bu tarifimde nedense fazla olan benmişim ve dar gelen vazoymuş gibi kulağa geliyor ama, aslında aksine yalnız hissediyorum. Vazoyu dolduramıyorum. Eksik hissediyorum.


İhtiyacım olan şey oraya gerçekten sığmak ya da eksikliğin dolması değil... İhtiyacım olan şey sığdırılmaya çalışılmamak...

İşte bu yüzden özgür hissetmeye çalışıyorum. Çünkü biliyorum; hayat beni sığdırmaya çalışmasa, ya da insanlar, ya da ben kendimi sığdırmaya çalışmasam -çünkü bunun gerçek kaynağını bilmiyorum- işte o zaman sığabileceğim asıl yeri bulabilirim. Ne eksik, ne fazla olacağım yeri bilirim... Özgür hissetme şansını kendime tanısam, sıkıştırılmış hissimden kurtulabilirim... Derin bir nefes... İçimdeki özgürlüğü arıyorum. Bu sefer, işte bu sefer gerçekten varlığını fark etmeye başladım. Elbette özgürüm... Aksi mümkün olabilir mi... Bu dünyaya gelişim bile özgürlüğün bir kanıtı niteliğinde değil mi? Bende bu dünyaya bir yerlerden kopup gelmedim mi?


Elbette geldim.

Varlığım özgürlüğümün kanıtıdır.

Derin bir nefes.

Artık özgürüm.


Comments


bottom of page