Kendimle bu konuyu hiç sesli konuşmamışken, oldukça soğukkanlı bir şekilde geleceğimi değiştirecek o kararı vermiştim.
Dile getirilemeyen bir mesafe, tüm hayatımın akışını değiştirdi.
Herkesin her dediğini dinliyordum fakat hiç kimsenin adalede kurduğu bir cümleye de hayatımda büyük yerler vermeyecek kadar önemsizleştirmeyi başarmıştım. Nasıl ve ne zaman yaptığımı bilmeden, dış görünüşümde varolan samimiliği çok da fazla yitirmeden, dışarıdaki çoğu insanla mesafemi bazı duvarları örmem sayesinde geliştirdim.
Bunun adı büyümek olsa gerek.
İnsan bir gün, bir şekilde nasıl biri olması gerektiğine karar veriyor galiba.
Halbuki sanırdım ki insan bir şekilde sahip olduğu kişilik ile doğuyor.
Öyle olmadığını, nasıl biri olmam gerektiğine fark etmeden kafa yormaya başladığımı keşfettiğimde anladım.
Doğru ya, komuta bende! Aslında ben, istediğim insan olabilirim.
Sonuçta ben, beni sergileyen tek kişiyim.
Ve aynı zamanda ben, kendimi ifade edebilecek de tek kişiyim.
İşte bu cümle, kimin hangi sebeple olursa olsun benim üzerimde yaptığı yorumları aniden değersizleştirdi.
Ben dışında kimse, beni ifade edemezdi.
İlk mesafeyi burada katettim.
İnsanların ne dediğinin, benim kim olduğum hakkında herhangi bir değeri yoktu.
Ama bu, onların söylemlerinin tamamen değersiz olduğu anlamına da gelemezdi.
Onların söylediği her şey, benim dışarıya nasıl göründüğümü ifade ediyordu çünkü. Ve benim dışarıya nasıl göründüğüm, en az içim kadar önemliydi. Çünkü dışarıya gösterdiğim tarafım, kimliğimdi. Tüm hayati iletişimlerimi, bağlarımı, birlikteliklerimi ve yaşamamı kimliğim sayesinde var ediyordum. İlkokul hayatımdan ergenliğime, ilk büyüme sancılarımdan aile ilişkilerime, zaman zaman çarpık ilişkilerime ve iş hayatındaki varlığıma kadar her anımda iletişimi başlatan tarafım , dışarıya gösterdiğim tarafımdı. Herhangi birinde normalden biraz daha fazla samimiyet ilerletecek olsam, belki içimi görmeye de başlarlardı ama bu her zaman , zaman aldı.
Öğrendiğim en önemli şeylerden biri de, kimsenin dışını beğenmediği birinin içini merak etmiyor oluşuydu.
Ve tüm bunlara ek olarak, zaten dışarıya sergilediğim tarafım da en az içim kadar bana aitti. Bu yüzden dışarının ne dediği önemliydi. Onların söylediği hiç bir şey bana nasıl biri olduğumu anlatamazdı ama nasıl göründüğümü anlatırdı.
Elbette aralarda kendi kişiselleştirilmiş yorumlarını katanlar ve aslında kendi sahip olamadıkları özellikleri başkasında gözlemleyince kendi içsel problemleri sebebi ile beni yargılayarak yorumlayanlar da vardır; ki ben bunun ayrımını iyi yapabilenlerdendim.
Bir insanın başka bir insan hakkında yaptığı söylemleri devam ettirirken kullandığı ses tonu, mimikleri ve samimiyetinin onu dikkatli izleyen biri tarafından ele vereceğinden hiç bir zaman şüphem olmadı.
Tam da bu aydınlanma sayesinde, dünyanın geri kalanını hem çok iyi dinledim, hem de gereğinden fazla içselleştirmedim.
Bu sanılanın aksine beni donuk biri yapmadı.
Hatta çoğu kişi ne kadar sıcak biri olduğumu söyler.
Çünkü herkesi dinleyebilmek, sanılanın aksine daha anlayışlı biri yapıyor sizi.
Dışarıyı ve dışarının yaptığı yorumları hiç bir zaman yargılamamamın sebebi, söyledikleri çoğu şeyin kendileriyle alakalı olduğunu bildiğimdendi.
Çünkü benim dışarıdan nasıl göründüğümü aynı zamanda onların görüş açısı belirliyordu, ben bunu erken yaşta fark etmiştim. Bunu anladığımda, bir mesafe daha katettim.
Yeterince iyi bir vizyon ve daha dar bir vizyon aynı yere baktıklarında farklı şeyler görürler. Çünkü vizyon, aslında bir görüş açısıdır.
Bu yüzden kimse dar olan vizyonu neden daha ileriyi göremiyorsun diye eleştirmez. En azından aklıselim kimse eleştirmemeli.
İşte bu yüzden bende neleri görebildiğiniz, çoğu zaman sizle alakalıdır. (Buradaki ben, sizsiniz de aynı zamanda. Siz de neler görebildikleri de, onlar ile alakalıdır...)
Bendeki her şeyi, tüm vadettiklerimi ve potansiyelimi görebilen çok fazla insan gördüm, hepsinin gözlerinin içi parlıyordu. Bu yüzden kendimi biliyor ve kendimi savunuyor oldum bir zaman sonra, ki bunun 25'li yaşlardaki herkesin sahip olması gereken bir öz sevgi olduğuna inanınırım. Çünkü sevme paterni kendini sevme hareketinden başlar ve kendini sevemeyen hiç kimsenin farklı bir canlıyı adam akıllı sevebildiğine şahit olmadım.
Sadece belli bir süredir sahip olduğum bu bakış açına son yılda yaşadığım çokça yargı ve haksız bulduğum söylemlerle geldim. İnsanı bazen kendi ümitlerinden şüpheye düşürecek kadar yargılayabiliyorlar. Dahası, bu tarz yargıların cahiller tarafından yapıldığını sanıyorken, okumuş, profesör olmuş, eğitimci olmuş, iş dünyasında hatrı sayılır yöneticiler olmuş çoğu insanın dahi aynı cahil yargılara sahip olabildiğini görünce, bu insanların iflah olmaz ve sınırsız bir sayıda olduğunu ön görebildim. Ben onlara karşı tektim, bu yüzden değişmesi gereken bendim. Kafamda bu insanların yerini öyle muhteşem bir şekilde belirledim ki, şimdi kaç yaşında ya da hangi konumda olursa olsun karşımdaki kişi, bana karşı sergileyeceği en kırıcı bir söylemden dahi tek bir darbe almadan çıkabiliyorum.İşte bunu düşününce, onların ne söylediği her zaman önemli olmasa da, onlar bana bir şeyler söylediği için bu noktaya geldiğimi de anlayabiliyorum. Bu güç değil. Ben tanıyabileceğiniz en zayıf insanlardan biriyim. Bu sadece, "biri bir kez bir yeri çok fazla yaralarsa bir daha kimse orayı yaralayamaz" gibi bir şey.
İçeride nasıl bir insan olacağımı ve dışarıdan nasıl görünmek istediğimi her zaman ‘’toplumda nasıl yaşanılır’’ dengesini çok iyi ayarlayabildiğim için sağladım. Kendime hiç bir darbede düşmediğim için, ara sıra tökezlemiş olsam bile güçlü olmak zorunda olmadığımı bilip sık sık ağlayabildiğim için, sonra tam da ağladığım noktadan doğduğum için teşekkür ederim. Biliyorum ki, bir gün tüm bu dünya benden gitse dahi, ben bana yeterim. Ben Şehval. Dünyadaki geri kalan herkes kadar kırılgan, geri kalan herkes kadar duygulu, geri kalan herkes kadar her şeyi duyan ve gören. Herkes bana çok duygusalsın dese de, ben olması gereken olduğuma inanıyorum. Tüm bu kainatta duygularını yaşayabilen tek tür benim, ve ben buna saygı duymayı tercih ediyorum. Ben aynı zamanda sen ve sizim. Kimse zayıflığınızı anlamasın diye aşağı süpürdüğünüz duygularım. Görmezden gelindiği sandığınız gururunuzum. Kendi yaşam hikayesini, başkaları kendini yalnız hissetmesin diye yazanım. Size kurduğum her cümlede ve telaffuz ettiğim her duyguda, hem kendini, hem sizi anlatanım. Ve her zaman, ama koca bir eminlikle her zaman, kelimelerimi okuyan ve buna değer veren sizlerin yanındayım. Son cümlemi dahi büyük bir dikkatle okuduğun için teşekkür ederim. Umarım, hayatında her şey yolundadır.
iki gün oldu keşfedeli sizi, o kadar anlamlı anlaşılmış hissettirdiniz ki bana gerçekten teşekkür ederim.