Zaman ; Hepimize, her anda ve her yerde aynıymış gibi gelse de.
Değişmezmiş, birmiş gibi bilsek de.
Ve sanki bir gün yirmi dört saat ve bir dakika her zaman atmış saniye deseler de. Biliyoruz ki, bazen farklı ve zaman çokça değişiyor. Bazen birini anımsadığında onunla geçen zamanın ne kadar hızlı ve bilinç dışı olduğunu hissediyorsun değil mi ? Ve bazen bazı anlarda başka birinin yanındayken her şeyin, her kararın ve her saniyenin fazla farkında olduğunu, zamanın normalden daha yavaş ilerlediğini ve bu durumu asla anlamlandıramadığın oluyor değil mi?
Sanki her zaman verdiğin kararlar sana aitmiş gibi hissetsen de bazı anlar kendi kendini tasarlıyor ve bazı zamanlar öyle hızlı ve öyle akışta oluyor ki ; ne pişman oluyorsun, ne de rahatsız değil mi? Tek söyleyebildiğin zamanın her zamankinden daha hızlı ilerlediği ve kararlarının saatlerce düşünmene gerek kalmadan senden çıkan öz duygular olduğu. Anlar ve kararlar aslında her zaman farklı olasılıklar.
Yaşanılan her günün, dünün ve şuanın bir başka olasılığı daha var aslında. Ve her olasılık başka küçük bir karara, an'a ve denk gelişe bağlı.
Biriyle tam orada ve o saatte tanışmasaydın eğer, bir başka olasılıkta sana bambaşka bir yüzünü gösterecekti. Ve tabi ki sende ona. Herkesin birden çok daha fazla yüzü var ve senin olasılığın hangisi ise onunla tanışıyorsun. Ne demek birden fazla yüz deme. Düşün, herkese aynı mı davranıyorsun?
Zamanın bazen çok hızlı geçiyor olması ve bazen her zamankinden daha uzun olmasının sebebi de tam olarak buraya bağlanıyor işte. Olasılıklara.
Sen, eğer o gün o saatte ve o yerde doğru olasılıktaysan; zaman her zamankinden daha hızlı geçiyor. Kararların her zamankinden daha bilinçsiz ve hızlı oluyor. Kendini tasarlanmış bir şeyin içinde ; ''ait'' hissediyorsun. Ben buna ''kaderin onaylaması'' diyorum.
Kader seni onaylarsa eğer, nerede olursan ol ait hissediyorsun. Ve zamanı kontrol edemiyorsun. Bir saat bir dakikaya tekamül ediyor ve bir gün bir saatmiş hissi veriyor.
Başka olasılıkları yaşamak da olmaması gerekeni oldurtmak değil ama. Ya da kaderinin seni onaylamaması yanlış yolda olduğun anlamı vermiyor. Sadece bir şeylerin yönünü değiştirdin ve farklı bir ihtimalin içindesin. Ve evet, her ne kadar her şeyin kararını biz veriyormuşuz ve hayatı biz çiziyormuşuz gibi bilsek de bizim için çoktan tasarlanmış binlerce farklı senaryonun sahne değiştirebilen figüranları olduğumuz gün gibi ortada. Bu farkındalık insanı ''üzülme'' hissinden mahrum bırakıyor. Çünkü o gün ne olmuş olursa olsun bunun bir olasılığı daha olabilirdi ve bu belki de benimle alakalı değil diyebiliyorsun. O firmayı bugün bağlayamadıysan eğer, emin ol sen dışında binlerce parametre daha var karşı taraf için. Başka bir yerde ve başka bir zamanda bağlama olasılığın da olabilirdi, ''konu her zaman seninle alakalı değil olgunluğu'' deniyor buna. Ve bir diğer örnek tabi ki aşk; Aşk' a üzülmeyi de bıraktırıyor bu bilinç. Çünkü durum şöyle; O kişi seni sevmediyse eğer, sevmemesi gerektiği için sevmedi. Ki sevedebilirdi.
Aşk kalpten çıkan ve akıl süzgecinde yolunu bulmaya çalışan akıl üstü bir olgu gibi gelse de, aslında akıl tarafından onay alınıp sonradan delirten bir algı oyunu yalnızca.
Her şey, doğru zamanda doğru hamleyi yapmak ile alakalı. Bir şeyler olmuyorsa eğer, belli ki o an olmaması gerekiyor. Nitekim ortada dağları delecek bir üzüntüye gerek yok. Tüm ışıkları kendine çevirip kusurlarını ve hatalarını aramana gerek yok. O insanla başka bir yerde başka bir şekilde bile tanışmış olsaydın eğer, şüphesiz ki onun bambaşka bir yüzü ile tanıyacaktın. Bu olasılığı düşündüğünde, yaşadığın trajedinin bir " hata" olmadığını anlayacaksın. Ki senin yaşamayı bekleyen olasılığın zaten ona kavuşmak ise eğer ; hayat bir gün tüm diğer ihtimalleri sana yaşattıktan sonra o insanla seni kesiştirecektir. Çünkü sahneler senin komutan ile ne kadar değişirse değişsin senaryonun sonunu yalnızca senarist değiştirebiliyor.
Comments